Memurun Basına Demeç Vermesi
Alptekin Aydın
Son Güncelleme 3 yıl önce

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 3. maddesinde, "Türkiye Devleti, Ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir" kuralı getirilmiş olup, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 6. maddesinde Devlet Memurlarının, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve Kanunlarına sadakatla bağlı kalmak ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatla uygulamak zorunda oldukları, 7. maddesinde Devlet Memurlarının Siyasi partiye üye olamayacakları, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zumrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamayacakları, görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı yapamayacakları, hiç bir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamayacakları ve bu eylemlere katılamayacakları belirlenmiş olup, aynı yasanın 8. maddesinde, Devlet Memurlarının, resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek zorunda oldukları kurala bağlanmıştır.
Yine Devlet Memurları Kanunun 15. maddesinde, Devlet Memurlarının kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç veremeyecekleri, bu konuda gerekli bilginin ancak bakanın yetkili kılacağı, görevli illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından verilebileceği belirtildikten sonrada, 125. maddenin D/g bendinde, yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç vermek eylemi, kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren fiiller arasında sayılmıştır.
Olayda öğretmen olan davacı, yerel bir dergiye Eğit-Sen Kırşehir Şube Başkanı sıfatıyla Türk Eğitim Sistemi hakkındaki düşüncelerini belirten bir demeç vermiş ve bu demecinde, şu anda uygulanan eğitim sisteminden memnun olmadığını, Türk-İslam sentezine dayalı, ezberci, Türk halkının kültürünü gerici kılan, insanların cinsiyetine göre ayırım yapan, ırkçı, şoven, asimilasyoncu bir eğitim sisteminin hakim olduğunu, kesinlikle herkesin kendi ana diliyle eğitim görmesi gerektiğini savunmuştur.
Henüz memur sendikaları ile ilgili yasal düzenlemenin çıkmamış olması nedeni ile ortada yasal olarak kurulmuş bir sendikanın varlığından söz edilemeyeceğinden, basında sendika yetkilisi sıfatıyla açıklama yaptığı yolundaki davacı savı, suç unsuru taşıyan açıklama ve demeç verme davranışına haklılık kazandırmaz.
Kişilerin düşüncelerini açıklamasının düşünce ve gözlemlerini dile getirmesi ve başkalarına iletmesinin Anayasal bir hak olduğu ve bu hakkın Anayasanın 13. maddesine aykırı biçimde kısıtlanamayacağı ileri sürülebilirse de, ancak devlet memuru olan kişilerin kamu hizmetleri ve görevleri hakkındaki açıklamalarında bu hak ve özgürlüklerini daha ölçülü ve özenli kullanmaları, devletin itibar ve güvenini sarsacak, saygınlığını zedeleyecek beyanlardan kaçınmaları gerektiği de kuşkusuzdur.
Devlet Memuru statüsünde öğretmen olarak görev yapan davacıya, 657 sayılı yasanın 7. maddesinde belirlenen siyasi ve ideolojik amaçlı beyan olarak yorumlanabilecek ve görevinin niteliğine uygun düşmeyen beyanları nedeniyle disiplin cezası verilmesi yerinde ise de, disiplin hukuku ilkelerine göre eylem ile verilen ceza arasında adil bir dengenin kurulabilmesi zorunludur.
Bu durumda, davacının eylemine uygun bir ceza ile cezalandırılması gerektiğinden bahisle işlemin iptal edilmesi gerekirken aksine verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.
Kaynak : Danıştay 8.D. 1994/3027 K.